Hz. Peygamber’den sonra mutlak dinî ve siyasî otorite olarak Alah tarafından Hz. Ali’nin ve onun soyundan gelen İmamların tayin edildiği fikrini temel inanç esası olarak benimseyen Şîa, Ehl-i sünet’ten farklı bir İslâm anlayışı geliştirmiş, Şîa’nın hadislere yaklaşımı da bu inanç ve anlayışa göre şekilenmiştir.Şîa ve Hadis sahâbe ve tâbiîni devre dışı bırakıp sadece İmamlar vasıtasıyla gelen hadislere güvenme esasına dayanan Şiî hadis anlayışını, özelikle rivayet ve isnad sistemi açısından analitik bir yaklaşımla tahlil etmektedir. Kitapta esas itibariyle “Hz. Peygamber’den geldiği idia edilen hadislerin Şîa’nın dört temel hadis kitabı olan Kütüb-i Erba’ya nasıl ulaştığı” sorusunun cevabı aranmaktadır. Kitabı orijinal hâle getiren, “Şîa’nın temel hadis kaynakları” denildiğinde hemen akla gelen Kütüb-i Erba’dan önceki yazılı kaynakları Türkçe literatürde ilk defa bu düzeyde inceleyip tanıtması ve Şîa’nın temelde “masum imam” inancına dayanan “sahih hadis” anlayışının masum İmamlardan sonraki dönemlerde yaşadığı tıkanmanın nasıl aşılmaya çalışıldığı konusunda önemli ipuçları sunmasıdır. Şiî hadis tarihinin bu dönemini söz konusu kaynaklar üzerinde isnad ve metin analizleri yaparak inşa etme çabası ve bunu yaparken Şiî âlimlerin bakış açısını yansıtma konusunda gösterdiği titizlik ise kitabın en özgün yanını oluşturuyor. Önsöz İslâm dünyasında Ehl-i sünet’ten sonra en büyük grubu oluşturan Şîa, kendi mensupları tarafından birçok çalışmaya konu edildiği gibi diğer mezheplerin mensupları tarafından da çeşitli yönleriyle araştırılmıştır. Bu çalışmaların amaçları ve ulaşılmak istenen hedefler yazarına göre değişse de Ehl-i sünet dünyasında Şîa hakındaki çalışmaların hemen her dönemde sürdüğü görülmektedir. Daha önce “Şîa’da Hadis Rivayeti ve İsnad” adıyla yayımlanmış olan (İstanbul, 201) çalışmamızın büyük oranda gözden geçirilmiş yeni baskısı niteliğini taşıyan bu eser, Şîa’da hadis rivayetinin geçirdiği süreci anlamayı ve bu süreçte isnadın fonksiyonunu tespit etmeyi amaçlamakta, esas itibariyle de şu temel sorunun cevabını aramaktadır: Hz. Peygamber’den geldiği idia edilen bir hadis, Şîa’nın dört temel hadis kitabı olan Kütüb-i Erba’ya, yani Küleynî’nin (ö. 329/940) el-Kâfî’si, Şeyh es-Sadûk diye meşhûr İbn Bâbeveyh’in (ö. 381/91) Men lâ yahduruhü’l-fakîh’i ve Tûsî’nin (ö. 460/1067) Tehzîbü’l-ahkâm’ı ile el-İstibsâr’ına nasıl ulaştı? Bu sorunun cevabı aslında, yaklaşık dört asırlık rivayet döneminde Kütüb-i Erba’nın kaynaklarının neler olduğu ve hadis rivayetinde isnadın nasıl bir fonksiyon icrâ etiği sorularının cevabını içermesi bakımından da önemlidir.Öte yandan Şîa’da hadislerin büyük oranda, 1./7. asrın sonu ile 2./8. asrın ilk yarısında yaşayan Beşinci İmam Ebû Ca‘fer Muhamed el-Bâkır’dan (ö. 14/73) ve özelikle Altıncı İmam Ebû Abdulah Ca‘fer es-Sâdık’tan (ö. 148/765) geldiği düşünülürse, Şîa’da hadis rivayetini Ca‘fer es-Sâdık öncesi ve sonrası olarak iki döneme ayırmak uygun görünmektedir. Bu durumda yukarıdaki soru şu şekilde netleştirilebilir: Bir hadis, Hz. Peygamber’den Ca‘fer es-Sâdık’a ve ondan Kütüb-i Erba’ya nasıl ulaştı? Bir rivayetin Hz. Peygamber’den Ca‘fer es-Sâdık’a ulaşmasıyla, ondan Kütüb-i Erba’ya aktarılmasının keyfiyeti birbirinden çok farklı olduğu için böyle bir ayrım zorunlu ve anlamlıdır. Şîa’da Kütüb-i Erba’nın ortaya çıkışına kadar hadis rivayetinin ve isnadın nasıl bir seyir izlediğinin incelenmesi, doğrudan Şiî hadis geleneğini anlamak bakımından gerekli olduğu gibi Ehl-i sünet ile Şîa’nın kesiştiği noktalar ya da iki grup arasında polemiğe sebep olan konular hakında araştırma yapanlar için de tarihî bir arka plan sunacaktır. Zira hadis rivayetinin ve hadis ilimlerine dair kavramların gelişimini incelerken bu kavramların Tûsî’nin vefatıyla (ö. 460/1067) birbirinden ayrılan mütekadimûn ve müteahirûn dönemlerindeki farklı kulanımlarını göz ardı etmek araştırmacıları eksik ve hatalı sonuçlara ulaştıracaktır.Şîa’da hadislerin daha çok Ca‘fer es-Sâdık’tan geldiği düşünüldüğünde, Şiî hadis rivayetinin teşekülünün 2./8. asrın ortalarında başladığı ileri sürülebilir. Başta şifâhen ya da notlar şeklinde İmamlardan alındığı idia edilen hadisler, hicrî 2. asrın sonlarında (milâdî 8. asır sonu ve 9. asır başları) Şîa’da hadis rivayetinin sistemli hâle gelmesinin de etkisiyle nispeten hacimli hadis kitaplarına dönüşmüş; nihayetinde Küleynî’nin el-Kâfî’si başta olmak üzere Kütüb-i Erba içinde yer alan kitaplar söz konusu birikime dayanılarak kaleme alınmışlardır. Dolayısıyla bu dönemin bilinmesi Şiî hadis tarihinin ve Şiî İmamlarca rivayet edilen hadislerin anlaşılması açısından oldukça önem arz etmektedir. Aslında İslâm ilimlerinin dört asırlık teşekül ve gelişim döneminde Şîa’yı araştırıp tanımak bir yerde Ehl-i sünet’i daha iyi anlamak demektir. Bu durumun hadis alanında daha belirgin olduğu söylenebilir. Zira bu iki farklı anlayışı temsil eden âlimler başta Kûfe ve Bağdat olmak üzere aynı şehirlerde/bölgelerde yaşıyorlar ve aralarındaki fikrî tartışmalar yoğun olarak hadisler temelinde cereyan ediyordu. Her ne kadar açık bir şekilde söylenmese de hadis ilimlerine dair bazı kuralar muhaliflerin söylemlerine göre şekileniyordu. Buradan hareketle muhadislerin genel kabulüne mazhar olmuş bütün kuraların arkasında dönemin çeşitli itikadî mezheplerine yönelik tepkinin yatığı sonucuna varmak doğru görünmese de, birçok kavramın tarihî gelişimini anlayabilmek için Şîa’nın (ve diğer itikadî mezhep ya da fırkaların) farkında olunması ve söz konusu dönemde farklı mezhepler arasında cereyan eden ilmî tartışmaların dikate alınması gerekmektedir. İslâm tarihi boyunca ve günümüzde Şîa, Ehl-i sünet’ten sonra en büyük itikâdî mezhep olmasına, iki çevre arasındaki fikrî ve dinî konulara dair ihtilaflar devam etmesine rağmen, Şiî hadis anlayışı ve tarihi hakında Türkiye’de yapılan çalışmaların henüz yeterli seviyede olmadığı söylenebilir. Ehl-i sünet ile Şîa’nın müştereken ilgilendiği bazı konulardaki çeşitli araştırmalar dışta tutulacak olursa, yakın zamana kadar Cemal Sofuoğlu’nun Şîa’nın Hadis Anlayışı (197) ve Hadis Tenkidi Yönünden el-Kâfî Üzerine Bir İnceleme (1982) adlı çalışmaları dışında Şiî hadis alanında Türkçe müstakil bir eser bulunmamaktaydı. Abdulah Ünalan (208) ve Serdar Demirel’in (209) Şiî hadis usûlü ve Mehmet Eren’in (2010) Şiî ricâl literatürü hakında yazdıkları eserler bu alandaki çalışmalara nisbî bir ivme kazandırmış olmakla birlikte Şiî hadis tarihini analitik yaklaşımla ele alan müstakil bir çalışma henüz yapılmamıştı. Bu boşluğu belirli ölçüde doldurmak amacıyla kaleme aldığımız bu kitabın öncelikle “Şiî âlimlerin bakış açısıyla” hadis rivayeti olgusunu anlamayı esas aldığı ve onların kendi hadis anlayışlarını ortaya koyuş biçimlerini tespit etmeyi hedeflediği belirtilmelidir. Kitabımızın ilk baskısı (201) ile aynı tarihlerde yazılmış olan İbrahim Kutluay’ın Şîa’da cerh ve ta‘dîl ilmine dair eseri (2012), Ömer Özpınar’ın kitabımızın birinci baskısından sonra kaleme aldığı Şia Hadis Tarihinin Teşekül Dönemi: Sebepler ve Sonuçlar (2014) adlı eseri, Muhamed Enes Topgül’ün Erken Dönem Şiî Ricâl İlmi: Keşî Örneği (2015) isimli çalışması ve M. Macit Karagözoğlu ile M. Enes Topgül’ün derledikleri Şîa’nın hadis anlayışı hakında telif ve çeviri makalelerden oluşan Şîa’nın Hadis Anlayışı Üzerine İncelemeler (2015) Türkiye’de Şîa konusundaki çalışmaların gelişmeye başladığını göstermektedir.Şîa içerisindeki farklı düşüncelere ve gerektiğinde Ehl-i sünet’in bakış açısına da işaret edilmekle birlikte, genel olarak Şiî hadis tarihinde bir akım hâline gelmeyi başarmış fikirler çerçevesinde hadislerin rivayeti ve isnad konusunu incelediğimiz bu çalışmamız dört ana bölümden oluşmaktadır. Şîa’ya göre erken dönem hadis rivayetinin incelendiği Birinci Bölüm’de genel olarak bir hadisin Hz. Peygamber’den Ca‘fer es-Sâdık’a nasıl intikal etiği sorusuna cevap aranmıştır. Zira Şiî hadisler en fazla Ca‘fer es-Sâdık’a nispet edilmekte ve genelikle de onunla Hz. Peygamber arasında bir isnad zikredilmemektedir. Ehl-i sünet kitaplarındaki durumun aksine, Şiî kaynaklarda “. → Sahâbe → Hz. Peygamber” tarikiyle gelen rivayetlerin nadir olduğu dikate alınırsa, Şîa’nın neden bu tür isnadları terk edip hadis rivayetlerini Ehl-i beyt kanalına hasretiği sorusuna cevap aramak gerekecektir. Birinci Bölüm’de bu konu iç ve dış etkenler ışığında incelenmiştir. Şiî anlayışa göre bu yapının oluşmasında hadis uydurma faliyetinin Hz. Peygamber döneminde başlayıp ilk üç halife devrinde artarak devam etmesi ve nihayet Muâviye b. Ebî Süfyân idaresinde sistematik hale gelmesi dış etken, İmamların “masum ve en bilgili” kimseler olması ise iç etkendir. Son husus doktrin araştırmasını gerektirdiği için, İmamların masûmiyeti ve özelikle de bilgi kaynakları, hadis rivayetine kaynaklık etmesi bakımından etraflıca incelenmeye çalışılmıştır. İkinci Bölüm tamamiyle Dört Yüz Asıl (Usûl-i Erbaumie) konusuna ayrılmıştır. Bu asılar, Şîa’da Ca‘fer es-Sâdık sonrası hadis rivayetinin en önemli basamağını oluşturmakta, ayrıca Kütüb-i Erba’daki hadislerin sıhati konusundaki tartışmalarda da sürekli gündeme gelmektedir. Bununla birlikte, gerçekte Dört Yüz Asıl’ın ne olduğu, bunların sayısı, Şîa hadis rivayetindeki önemi gibi konular oldukça tartışmalıdır. Bu bölümde, anılan konular detaylı bir şekilde incelendiği gibi günümüze ulaştığı idia edilen On Altı Asıl (Usûl-i Siteaşer) temelinde isnad ve metin analizi de yapılmıştır. Bu analizler, Şîa’da Ca‘fer es-Sâdık sonrası hadis rivayetinin keyfiyeti hakında mühim bilgiler sunmakta ve aynı zamanda hadis tarihi konusunda önemli ipuçları vermektedir. Şiî hadis tarihinde Dört Yüz Asıl ile Kütüb-i Erba’nın ilk eseri el-Kâfî arasında bir asrı aşkın bir zaman dilimi mevcutur. Bu süreçte genel olarak, Dört Yüz Asıl ile Kütüb-i Erba arasında bir anlamda geçiş görevi yapan kitaplar ortaya çıkmıştır. Bunlardan bir kısmının günümüze ulaşmış olması Kütüb-i Erba öncesini inceleme açısından bize bir fırsat sunmaktadır. Üçüncü Bölüm’de, söz konusu döneme ait olan Hüseyin b. Saîd el-Ehvâzî’nin (ö. 3./9. asır) ez-Zühd’ü, Ahmed b. Muhamed b. İsa el-Eş‘arî’nin (ö. 3./9. asır) en-Nevâdir’i ve Ahmed b. Muhamed b. Hâlid el-Berkî’nin (ö. 274/87) el-Mehâsin’i hadis rivayeti ve isnad kulanımı açısından araştırılmıştır.Dördüncü Bölüm ise Kütüb-i Erba’ya ayrılmıştır. Burada sadece söz konusu kitapların sıhati ve bu kitaplarda isnad kulanımı konusu üzerine yoğunlaşılmış olmakla birlikte, mütekadimûn ve müteahirûn dönemlerinde Şiî âlimler arasında sahih hadis şartlarında farklılıklar bulunduğu için, söz konusu kavramın tarihî gelişimi üzerinde de durulmuştur. Bu dönemin temsilcilerinden Şeyh es-Sadûk ve Tûsî’nin, istifade etikleri düşünülen eserlerle kendileri arasındaki isnadı hazfedip daha sonra bunları eserlerinin “Meşyeha” kısmında zikretmeleri, isnadın Şiî kitaplarda ne anlam ifade etiği tartışmasını tetikleyen bir mesele olduğu için konuyla ilgili görüşler bu bölümde ele alınmıştır. Bu kitabın meydana gelmesinde birçok kişinin katkısı bulunmaktadır. Çalışmanın kaynaklarının büyük oranda Emory Üniversitesi’nde topladığım kitaplardan oluştuğu düşünülürse, bu zaman diliminde Türkiye’de ve Amerika’da dolaylı veya doğrudan yardımlarını gördüğüm hoca ve arkadaşlarıma, sürecin madi yükünü hafifleten İlim Yayma Cemiyeti’ne öncelikle teşekür etmem gerekir. Bu konuyu çalışmam için beni cesaretlendiren ve çeşitli konular hakında istişarelerde bulunduğum Prof. Dr. Mehmet Ali Büyükara’ya şükranlarımı sunuyorum. Kitabın tamamını dikatli bir şekilde okuyup birçok noktada katkıda bulunan Prof. Dr. Mustafa Ertürk, Yard. Doç. Dr. Adem Arıkan, Yard. Doç. Dr. Nail Okuyucu ve Peyman Ünügür’e, eserin belirli kısımlarını okuyup değerlendirmelerde bulunan Prof. Dr. Ahmet Yücel, Prof. Dr. Mazlum Uyar, Prof. Dr. Hüseyin Hansu, Yard. Doç. Dr. Musa Alak’a, ayrıca eserin ilk kısımlarını okuyup dil ve uslup açısından değerlendiren Doç. Dr. Ali Öztürk’e ve teknik işlerde yardımlarını esirgemeyen Yard. Doç. Dr. Seyit Ali Güşen ile Yard. Doç. Dr. Serkan Demir’e teşekür ediyorum. Kitabın Klasik Yayınları’nda neşredilmesine vesile olan Doç. Dr. Halit Özkan’a, yoğun mesaisine rağmen kitabı hem içerik hem de üslup açısından titiz bir şekilde okuyan dizi editörü Dr. Ali Hakan Çavuşoğlu’na ve ona yardımcı olan Dr. Muhamed Enes Topgül’e müteşekirim. Yayına hazırlık aşamasındaki katkıları için Dr. Mustafa Demiray’a ve Klasik Yayınevi’nin emeği geçen tüm çalışanlarına da ayrıca teşekür ediyorum. Bu çalışmanın bütün safhalarında desteğini üzerimde hisetiğim, fedakârlıklarıyla beni sürekli teşvik eden eşime de gerçekten minetarım. Gayret bizden, tevfîk Alah’tandır. Bekir Kuzudişli Bağlarbaşı 2017 Takdim Hicreten sonraki yaklaşık üç asır içinde İslâm dünyasının beli başlı merkezlerinde yaşanan ilmî, fikrî, siyasî ve sosyal gelişmeler İslâm medeniyeti açısından öylesine etkili ve kalıcı sonuçlar doğurdu ki, bu zaman dilimi için en uygun adlandırma “İslâm medeniyetinin teşekül dönemi” olacaktır. Bir din olarak İslâm’ın, temel kaynakları Kur’ân-ı Kerîm ve Hz. Peygamber’in Süneti ışığında anlaşılması, yaşanılır hâle getirilmesi ve aktarılması uğrunda bu dönem boyunca gösterilen çabalar daha sonraki yüzyılarda yaşanacak gelişmelerin mihverini oluşturdu.Hz. Peygamber tarafından tebliğ edilip sözlü ve filî olarak açıklanan ilâhî vahyin anlaşılıp yorumlanması ve hayata geçirilmesi amacıyla İslâm medeniyetinin teşekül döneminde ortaya konan çabalar, süreç içerisinde fıkıh, kelâm, hadis, kırat ve tasavuf gibi adlarla anılacak ilgi sahalarını doğurdu. İslâm coğrafyasının beli başlı şehirlerine yerleşmiş sahâbîlerin aktardığı bilgi ve tecrübe birikimi, onların öğrencileri olan tâbiîn âlimlerinin çalışmalarıyla bu şehirlere has farklı renkleri olan ilim geleneklerine dönüştü ve söz konusu ilgi sahalarına ait farklı yaklaşımlar bu ilim gelenekleri içinde şekilendi. Henüz tâbiîn nesli hayatayken bu farklılıklar “Ehl-i hadîs (Ashâb-ı hadîs)” ve “Ehl-i re’y (Ashâb-ı re’y)” gibi adlarla anılacak bir takım gruplaşmalar ortaya çıkardı. Siyasî boyutları da olan itikadî meseleler hakındaki yaklaşım ve yorum farklılıkları kısa sürede Hâriciye, Mu‘tezile, Mürcie, Külâbiye, Zeydiye, İmâmiye, Kerâmiye gibi oluşumların doğmasına sebep oldu. Sosyal ve iktisadî meseleleri de kapsayan fıkıh alanındaki farklı yaklaşım ve yorumlar ise siyasî-itikadî oluşumlarla bir şekilde irtibat içinde olan Hanefiye, Mâlikiye, Şâfiye, Hanbeliye, Zâhiriye, Taberiye gibi, bazıları daha sonra fıkıh mezhebine dönüşecek gruplaşmaları ortaya çıkardı. Bir boyutuyla her türlü itikadî, fıkhî ve siyasî tartışmanın ötesinde, diğer boyutuyla bu tartışmaların etkisinde kalarak dinin samimiyetle yaşanması gereken kuluk boyutuna vurgu yapan farklı zühd ve tasavuf anlayışlarının teşekülü de yukarıda temas edilen gelişmelere paralel olarak tezahür eti. Kur’ân ve Sünet’in ışığında farklı yorumların ve farklı dindarlık biçimlerinin ortaya çıkması, bir yandan İslâm’ın farklı toplum ve coğrafyalarda yaşanabilir hâle gelmesinin yolunu açarken diğer yandan dinin vahiy kaynaklı özünden sapmaların meşru yorum ve uygulamalardan tefrik edilmesi sorununu da beraberinde getirdi. Bu sorun yine söz konusu ilim geleneklerinin kendi iç dinamikleri ve denetim mekanizmaları sayesinde önlenmeye çalışıldı. Hangi tür yorumların sapma kabul edileceği konusunda, İslâm siyaset ve ilim tarihinin nasıl okunduğuna bağlı olarak farklı değerlendirmelerde bulunmak mümkündür. Bugün müslümanların büyük çoğunluğunun meşrû kabul ederek benimsediği Sünî İslâm anlayışının (Ehl-i sünet), teşekül döneminde aralarında yaklaşım farklılıkları bulunan muhtelif eğilim, fırka, mezhep ve ilmî faliyetlerin zamanla birbirine yakınlaşarak Kur’ân ve Sünet’in anlaşılmasına dair bazı temel esaslar üzerinde adı konmamış bir uzlaşıya varmaları sonucunda oluştuğu söylenebilir. Bu temel esaslar başta olmak üzere Ehl-i sünet anlayışının dışında kalan yorum ve dindarlık tarzları arasında Şiî İslâm anlayışı (Şîa) da bugüne kadar varlığını devam etirmesi ve Müslümanlar arasında ikinci büyük çoğunluğu temsil etmesi yönüyle diğer mezhep ve oluşumlardan daha farklı bir konuma sahiptir.“İslâm Medeniyetinin Teşekül Dönemi” alt-dizisi, söz konusu dönemde yaşanmış ilmî, fikrî, siyasî ve sosyal gelişmeleri konu edinen, diğer bir ifadeyle fıkıh, kelâm, hadis, kırat ve tasavuf gibi ilgi sahalarının/ilim dalarının ya da Ehl-i hadis, Ehl-i re’y, Mu‘tezile, Mürcie, Hanefîlik, Şâfiîlik, Mâlikîlik, Hanbelîlik gibi mezhep ve gruplaşmaların veyahut da Ehl-i Sünet ve Şîa gibi daha üst oluşumların teşekül dönemindeki izlerini süren telif, tercüme veya derleme türü çalışmaları okuyucuyla buluşturmayı hedeflemektedir. “İslâm Medeniyetinin Teşekül Dönemi” alt-dizisinin bu ikinci kitabı, Şîa’nın hadis anlayışını inceleyen telif bir eserdir. Hz. Peygamber’den sonra mutlak dinî ve siyasî otorite olarak Alah tarafından Hz. Ali’nin ve onun soyundan gelen İmamların (toplamda On İki İmam) tayin edildiğini temel inanç esası olarak kabul eden ve Ehl-i sünet’ten farklı bir İslâm anlayışı geliştiren Şîa’nın hadis anlayışı da bu inanca göre şekilenmiştir. Sahâbe ve tâbiîni devre dışı bırakıp sadece İmamlar vasıtasıyla gelen hadislere güvenme esasına dayanan Şiî hadis anlayışını, özelikle rivayet ve isnad sistemi açısından analitik bir yaklaşımla tahlil eden bu kitap, esas itibariyle “Hz. Peygamber’den geldiği idia edilen hadislerin Şîa’nın dört temel hadis kitabı olan Kütüb-i Erba’ya nasıl ulaştığı” sorusunun cevabını aramaktadır. “Şîa’nın temel hadis kaynakları” denildiğinde hemen akla gelen Kütüb-i Erba’dan önceki yazılı kaynakları (el-Câmia, el-Cefr, Hz. Fâtıma’nın Mushafı gibi İmâmların yazılı kaynakları ve Dört Yüz Asıl gibi İmâmlardan alınan yazılı kaynaklar) Türkçe literatürde ilk defa bu düzeyde inceleyip tanıtması ve Şîa’nın temelde “masum imam” inancına dayanan “sahih hadis” anlayışının masum İmamlardan sonraki dönemlerde yaşadığı tıkanmanın nasıl aşılmaya çalışıldığı konusunda önemli ipuçları sunması kitabı orijinal hâle getiriyor. Şiî hadis tarihinin bu dönemini söz konusu kaynaklar üzerinde isnad ve metin analizleri yaparak inşa etme çabası ve bunu yaparken Şiî âlimlerin bakış açısını yansıtma konusunda gösterdiği titizlik ise eserin en özgün yanını oluşturuyor. Ali Hakan Çavuşoğlu Çengelköy 2017
Şiâ Ve Hadis kitap PDF, Mobi tam sürüm
Şiâ Ve Hadis
** spoiler alert ** Let me just start off with a: I'm greatly astounded by this book. At first, you would think it was just some normal story about a sophomore named Ethan. He has a cute girlfriend(Jane); some weird and funny friends; good and evil teachers; and parents who are making you feel and act like you're something you're not. [MAY CONTAIN SPOILERS] But then this girl Lydia comes in and as he quoted later on: 'ruined my life.' For me, when the story is still freshening up, I was totally hooked with Krane. She seems like a very nice girl who is very weird as well. I like weirdos. And she seems to truly understand Ethan and all. That made me think that Jane and Jordan Paul are the 'villains' of the story. I was definitely wrong. Let's skip to the part where Ethan almost died. That's when it all reveals that Lydia somehow attempted to murder Ethan and die with him. Super duper weird and crazy. I didn't know that there is an illness called Borderlines. That's Lydia's case. I felt deeply sympathetic about her. I mean, trying to be a perfect girlfriend for someone but something on your mind kept telling you to somehow annoy the guy to death just to insist that you won't leave her. So, in this book, readers will absolutely learn something from it. About life, high school romance and dramas. It's definitely a good story to read and I swear I'm going to read it again in the future.
2022-12-16 18:22
Kitap başlığı |
Boyut |
bağlantı |
---|---|---|
Şiâ Ve Hadis okumak itibaren EasyFiles |
4.2 mb. | indir kitap |
Şiâ Ve Hadis indir itibaren OpenShare |
4.7 mb. | indir ücretsiz |
Şiâ Ve Hadis indir itibaren WeUpload |
4.3 mb. | okumak kitap |
Şiâ Ve Hadis indir itibaren LiquidFile |
4.4 mb. | indir |
Kitap başlığı |
Boyut |
bağlantı |
---|---|---|
Şiâ Ve Hadis okumak içinde djvu |
3.1 mb. | indir DjVu |
Şiâ Ve Hadis indir içinde pdf |
5.7 mb. | indir pdf |
Şiâ Ve Hadis indir içinde odf |
4.2 mb. | indir ODF |
Şiâ Ve Hadis indir içinde epub |
3.8 mb. | indir ePub |
Yazar: Klasik Yayınları
Cemaledin Afgani’nin Hatıraları 19. yüzyılın sonlarında İslam dünyasının sorunları üzerine kafa yoran bir düşünce, siyaset ve eylem adamı olarak Afganî’nin düşüncesi ve siyasi faliyetleri çağdaş İslam dünyasının skirt siyasal ...
Yazar: Klasik Yayınları
Ahmed Avni Konuk "Görünmeyen Uman" - Savaş Şafak Barkçin Görünmeyen bir umandır Ahmed Avni Konuk. Adını, eserlerini ve kişiliğini çok az kişi bilir. Hâfızdır, şâirdir, büyük bir müzik adamı ve büyük bir tasavuf üstadıdır. Mev...
Yazar: Klasik Yayınları
Özgürlüğe Kaçışım - Aliya İzetbegoviç Özgürlüğe Kaçışım - Aliya İzetbegoviç Bosna’nın özgürlük mücadelesiyle özdeşleşen Aliya İzetbegoviç, siyasi bir figür olmanın yanında aynı zamanda çok önemli bir düşünürdür de. Onun eyle...